Türk Markaları, Küresel Oyuncularla Aynı Sahnede Olacak

Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması (STA), Temmuz ayında başlayan yeni müzakere süreciyle daha kapsamlı bir yapıya kavuşmaya hazırlanıyor.

Türk Markaları, Küresel Oyuncularla Aynı Sahnede Olacak




Türkiye-İngiltere Serbest Ticaret Anlaşması’nın yeni fasıllarla güçlenmesi, yalnızca iki ülke arasında artan ihracat değil; aynı zamanda Türk markalarının Avrupa’daki küresel oyuncularla aynı sahnede yer almasını da mümkün kılacak. Hem sanayi hem de hizmet sektörlerinde ivme kazandıracak bu güncellemeler, doğru strateji ve hazırlıkla Türkiye’nin dış ticaretinde yeni bir sayfa açabilir. Türkiye ile Birleşik Krallık arasında 2020 yılında yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması (STA), Temmuz ayında başlayan yeni müzakere süreciyle daha kapsamlı bir yapıya kavuşmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz haftalarda imzalanan Ticarette Teknik Engeller Faslı ve ek protokoller (kimya ve otomotiv sektörlerine ilişkin) bu yolda atılan somut adımların ilki oldu. İmzalanan teknik fasılların 2025 yılı içinde kademeli olarak yürürlüğe girmesi bekleniyor. Yeni düzenlemeler hem ihracatçılar hem de yatırımcılar için önemli fırsatlar yaratıyor. Yeni fasıllar özellikle otomotiv ve kimya sektörlerine odaklanıyor. Bu alanlarda kullanılan teknik mevzuat ve belgelendirme süreçleri artık daha uyumlu hale geliyor. Böylece ihracatçılar için ürün tanıma, belge denkliği ve düzenleyici uyum konularında ciddi kolaylıklar sağlanacak. Bu teknik engellerin kaldırılması sadece işlem süresini kısaltmakla kalmayacak, maliyetleri düşürecek, ticareti şeffaflaştıracak ve Türk markalarına pazarda hız kazandıracak. 8 MİLYAR DOLARLIK HACİM Avrupalı Türk Markalar Birliği (ATMB) Başkanı Vehbi Keleş, güncellenen anlaşmayı yalnızca bir dış ticaret aracı değil, Avrupa’daki Türk markalarının küresel değer zincirinde daha güçlü bir rol üstlenmesi açısından ‘stratejik bir kırılma noktası’ olarak değerlendiriyor. Keleş, “STA’nın güncellenmesi teknik engellerin azaltılması, hizmetler ve dijitalleşme gibi yeni alanlarda Türk markalarının rekabet gücünü artırması açısından büyük önem taşıyor” diyor. 2024’ün ilk dört ayında Türkiye’nin İngiltere’ye ihracatı yüzde 21 artarak 5,3 milyar dolara ulaştı. Bu artış, STA’nın potansiyelini ortaya koyuyor. Özellikle kimya ve otomotiv sektörlerinin 8 milyar dolarlık hacmi temsil ettiğini hatırlatan Keleş, bu alanlarda daha da büyüme beklediklerini belirtiyor. GIDA, HİZMET VE DİJİTALDE FIRSATLAR Öte yandan güncellenen STA’nın sadece geleneksel sektörleri değil, geleceğin alanlarını da kapsaması bekleniyor. Gıda, sağlık, lojistik, tekstil, enerji, dijital hizmetler ve sürdürülebilir ekonomi gibi alanlarda büyük sinerji potansiyeli olduğu düşünülüyor. İngiltere’nin yıllık 100 milyar dolarlık gıda ithalatı içinde Türkiye’nin sadece yüzde 1 pay alması, bu alandaki fırsatın büyüklüğünü ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin bu payı yüzde 5’ler seviyesine çıkarabileceği öngörülüyor. Bunun için de kalite standartlarının korunması ve İngiltere’nin tüketim alışkanlıklarına uygun ürünler geliştirilmesi şart. 2024 verilerine göre Birleşik Krallık’a yapılan ihracatın sadece yüzde 34’ü hizmetlerden oluşuyor. Oysa İngiltere’nin ithalat sepetinde hizmetlerin payı çok daha yüksek. Bu da Türk firmaları için henüz yeterince değerlendirilmemiş bir alan olduğuna işaret ediyor. Ayrıca Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde karbon ayak izi, çevresel uygunluk ve geri dönüşüm gibi kriterlerin de STA’nın geleceğinde yer alması bekleniyor. Bu da yeşil teknolojiye yatırım yapan Türk firmalarına avantaj sağlayacak. Temmuz 2025’te Ankara’da başlayacak müzakerelerde dijital hizmetler, veri paylaşımı ve yatırım konuları öncelikli gündem maddeleri arasında yer alacak. İngiltere’nin “Digital Trade” vizyonu kapsamında ‘yapay zeka destekli hizmetler, veri akışı ve uzaktan hizmet sunumu’ gibi modern ticaret başlıklarının anlaşmaya dahil edilmesi bekleniyor. Keleş, “İngiltere, dünyanın ikinci büyük hizmet ihracatçısı. STA’nın bu alanları kapsayacak şekilde genişlemesi, Türk yazılım, danışmanlık, medya ve fintech firmaları için büyük fırsatlar yaratacak,” diyerek özellikle ikinci kuşak Türk girişimcilerin Avrupa’daki dijital ekonomide öne çıkabileceğine dikkat çekiyor. İNŞAAT VE GAYRIMENKUL SEKTÖRÜNE FIRSATLAR TMBR Property Investment Direktörü Işıl Reçber, Türkiye ile Birleşik Krallık arasında yürürlükte olan Serbest Ticaret Anlaşması’nın yeni fasıllarla derinleşmesi, inşaat ve gayrimenkul sektörüne doğrudan yansıyacak önemli fırsatlar barındırdığını belirtiyor. Reçber, bu gelişmenin, sadece ticareti değil; hizmet, yatırım ve teknik iş birliklerini de kapsayarak Türk inşaat projeleri yapan veya yöneten şirketlerin ve geliştiricilerinin Birleşik Krallık pazarında daha etkin rol almasının önünü açacağına dikkat çekiyor. Özellikle kentsel dönüşüm, konut projeleri ve sürdürülebilir yapı teknolojileri alanında Türk firmalarının rekabet gücü artarken, İngiltere tarafında da kaliteli, hızlı ve uygun maliyetli üretim çözümleri öne çıkacağına işaret eden Reçber, Bu, iki ülke arasında sadece mal değil, uzmanlık ve vizyon transferi anlamına da geldiğinin altını çiziyor. TÜRKİYE REKABETTE AVANTAJLI İngiltere’de faaliyet gösteren pek çok Türk şirketi temsilcisi de bu sürecin iki taraf için de olumlu sonuçlar doğuracağı görüşünde. Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki ticari iş birliğinin Brexit sonrası dahi canlılığını koruduğunu düşünen Tilesdiy Yönetici Direktörü Murat Yurtseven, “Yeni STA fasılları ile bu iş birliğinin daha da güçleneceğine inanıyorum” diyor. Özellikle lojistik avantajların Türkiye’yi rakip pazarlara kıyasla öne çıkardığını belirten Yurtseven, Hindistan veya Çin gibi pazarlara yönelmek yerine İngiltere ile olan bu ilişkilerin mermer sektörü için çok daha avantajlı olacağını ifade ediyor. STA’nın özellikle tarım ürünleri, otomotiv ve kimyasal ürünler gibi sektörler için ciddi fırsatlar yaratacağını söyleyen Pitacss Limited CEO’su Levent Acı ise şu değerlendirmede bulunuyor: “Gümrükleme konusunda herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Ancak Türk markalarının bazı Avrupa markalarının gerisinde kalmasının temel nedeni kalite algısı, köklü marka eksikliği ve müşteri şikayetlerinin yönetilememesidir.” Türkiye’den İngiltere’ye yapılan mobilya ihracatının da STA sayesinde istikrarlı biçimde sürdüğünü belirten Reyna Furniture Direktörü Ramazan Güncegörü “Gümrüksüz ticaretin devam etmesi, tedarik zinciri kesintilerinin önüne geçerek iş modelimizi güçlü kıldı. Türkiye, coğrafi yakınlığı ve özelleştirilebilir ürün tasarımıyla rekabette avantajlı” diye konuşuyor. Ancak yerel regülasyonlara uyumda yaşanan zorluklara da dikkat çeken Güncegörü, “Yanmaz kumaş ve deri gibi zorunlu standartlar, Türkiye’deki üreticiler için önemli bir bariyer oluşturuyor” diyor. FARKLI REGÜLASYONLAR UYUM İngiltere merkezli, lokum üretiminde uzmanlaşmış Truede markasının kurucusu Zeynep Turudi de yeni düzenlemelerle birlikte gümrük işlemlerinin daha sade, net ve öngörülebilir hale geldiğini söylüyor. İngiltere pazarında Türk markalarının kalite ve otantiklik açısından güçlü olduğunu belirten Turudi, yerel markalara kıyasla Türkiye’deki üretim avantajlarının altını çizerken; kur farkı riski, dağıtım maliyetleri ve bazı regülasyonlara tam uyum gibi konularda ise dezavantajlarla karşılaştıklarını ifade ediyor. STA’ya eklenen yeni fasılların hukuki boyutuna dikkat çeken Bowling & Co Solicitors Direktörü Hüseyin Hüseyin ise, “Yeni düzenlemeler yatırımcı haklarını daha koruyucu hale getirirken, ticari faaliyetlerin öngörülebilirliğini artırıyor. Anlaşmazlıkların çözüm yolları güçlendirildi. Ancak şirketler, iki ülkenin farklı regülasyonlarına uyum sağlamak zorunda. Özellikle çevre, iş sağlığı ve güvenliği gibi alanlarda uluslararası standartlara dikkat edilmesi gerekiyor” şeklinde uyarıda bulunuyor. KOBİ’LER VE YEREL ÜRETİCİLER İÇİN FIRSAT Yeni düzenlemeler KOBİ’ler açısından da kapıları aralıyor. Ancak uyum zorunlulukları, teknik ve hukuki bilgi ihtiyacını artırıyor. Şirketlere, ‘gümrük kodları, UKCA işareti, dijital hizmet vergisi’ gibi başlıklara hâkim olmaları ve yerel iş ortaklarıyla erken aşamada işbirliği kurmaları öneriliyor. Ayrıca Turquality, Marka Destek ve UR-GE gibi programlarla yerel üreticilerin desteklenmesi de önemli. İngiltere hedef ülke olduğu için mevcut desteklerin etkin kullanılması kritik.